GİRİŞ
Vergi İdaresi ile vatandaşı karşı karşıya getiren vergi ihtilaf alanlarından birisi, taşınmaz ve araç alım satım işlemlerinin hangi durumda ticari kazanç, hangi durumda değer artış kazancı olarak değerlendirileceğine ilişkindir. İdarenin, ticari kazanç için aranan “devamlılık” kıstasını çok katı yorumlaması bu tür ihtilafların en önemli nedenlerindendir.
Aşağıda taşınmaz ve araç alım-satım işlemlerinin ticari kazanç olarak değerlendirilmesi için gerekli şartlara yer verildikten sonra konuya ilişkin emal niteliğinde bir Danıştay kararı sunuluacaktır.
TİCARİ KAZANÇ-DEĞER ARTIŞ KAZANCI AYRIMI
Gayrimenkul ve araç alım satım işinde elde edilen gelirin ticari kazanç kapsamında değerlendirilmesi için;
• Faaliyetteki devamlılık,
• Satışın ticari kar amacı,
• Ticari bir organizasyon varlığı,
unsurlarının mevcut olup olmadığının tespiti vergilendirme açısından önemlidir.
Bu üç unsurun birlikte varlığının tespiti halinde, bu tür bir faaliyetin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesinden bahsetmek mümkündür. Aksi durumda, elde edilen kazanç “değer artış kazancı” hükümlerine göre tespit edilmelidir.
Faaliyetteki devamlılık unsuru, alım-satım işlerinin devamlı olarak, bir meslek halinde sürdürülmesi durumunu ifade eder. Peki devamlılığın ölçüsü nedir? İdarenin işlem alım satım işlerinin devamlı yapıldığı ile ilgili yaklaşımı; gayrimenkul veya aracın aynı takvim yılı içerisinde birden fazla veya takip eden birden fazla takvim yılında art arda satılmış olmasına göre belirlenmektedir.
İdarenin söz konusu ölçütü, vergilemede gerçek durumun esas olması ilkesine aykırı, aşırı genellemeci ve hukuki dayanağı olmayan bir ölçüttür. Aşağıdaki yargı kararı, idarenin taşınmaz ve araç alım satımları ticari kazanç olarak değerlendirmede kullandığı devamlılık ölçütünün geçerli bir ölçüt olmadığını ortaya koyması açısından emsal niteliktedir.
Kararda, bir faaliyetin ticari faaliyet olabilmesi için, hem alım satımlarda devamlılık ve süreklilik bulunması hem de kazanç elde etme amacıyla yapılmış olması zorunlu olarak aranmaktadır. Aksi durumun, bu şartları taşımayan bir faaliyeti ticari faaliyet olarak kabul etmenin hayatın olağan akışı ile ticari icaplara da uygun düşmeyeceğine vurgu yapılmaktadır.
Karar metni aşağıda sunulmuştur.
Mevlüt DİLAVER, SMMM
T.C. D A N I Ş T A Y
Dördüncü Daire
Esas No : 2012/5419
Karar No : 2015/4852
Anahtar Kelimeler : Mükellefiyet, Devamlılık, Ticari Kazanç
Özeti :Araç alım-satımından dolayı mükellefiyet tesis edilebilmesi için alım satımlarda devamlılık ve süreklilik bulunması, alımsatımların aynı zamanda kazanç elde edilmesi amacıyla yapılmasının zorunlu olduğu ve bu hususlarda somut tespitlerin bulunması gerektiği hakkında.
Temyiz Eden : …
Karşı Taraf : Biga Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Davacı adına taşıt alım satımından dolayı 20/07/2007 tarihinden itibaren gerçek usulde gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilmesine ilişkin 08/09/2011 tarih ve 12007 sayılı işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. Edirne Vergi Mahkemesinin 29/02/2012 günlü ve E:2011/696, K:2012/136 sayılı kararıyla; 2007 yılında satın alınan 1 adet taşıtı aynı yıl, 2008 yılında alınan 1 adet taşıtı 2009 yılında satıldığı, 2009 yılında satın alınan 1 adet taşıtı (motosiklet) halen kullanıldığı, 2010 yılında alınan 3 adet taşıtın 2 tanesinin 2010 yılında 1 tanesinin de 2011 yılında satıldığı, 2011 yılında ise 1 adet (traktör) taşıt satın alındığı ve halen kullanıldığı saptanan davacının bu alım-satım faaliyetinden elde ettiği kazancın ticari kazanç olarak vergilendirilmesine ilişkin tüm koşulların gerçekleştiği, bu alım-satımların ticari kazanç sağlama amacı dışında nedenlerle yapıldığı iddiasını kanıtlaması gereken davacı tarafından, araçların ticari amaçlı alınıp satılmadığı, satışı yapılan araçların eğitim gören oğlunun okul masraflarının karşılanması ve bakım onarım masraflarından kurtulmak için yapıldığı iddia edilmekte ise de özellikle 2010 yılı içerisinde satın alınan 3 adet aracın sırasıyla 181, 15 ve 51 gün sonra tekrar satışının yapıldığının görüldüğü dolayısıyla bu alım-satım işleminin devamlılık gösterdiği ve bu kadar kısa süre içerisinde 3 adet araç satışının yapılmasının da sadece ihtiyaç nedeniyle açıklanması olağan olmadığından, bu faaliyetin kazanç elde etmek amacıyla yürütüldüğü sonucuna varıldığından mükellefiyet tesis edilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararın, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. Tetkik Hakimi Şaban Emre Dülger’in Düşüncesi : Dava konusu işlemin dayanağını oluşturan ve davacı nezdinde düzenlenen yoklama tutanağında araçların kar amacı güdülmeksizin ihtiyaç nedeniyle alıp satıldığı beyan edilmesine rağmen bunun aksi davalı İdarece ispatlanamamıştır. Ayrıca araçlar ticari bir organizasyon içerisinde alınıp satılmamıştır. Vergi doğuran olayın gerçek mahiyeti esastır. Bu nedenle, araç alım satımlarından kar elde edildiği ve bu alım satımların kar amacı güdülerek yapıldığı yönünde somut bir tespit bulunmadığından davacı adına tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:
Davacı adına taşıt alım satımından dolayı 20/07/2007 tarihinden itibaren gerçek usulde gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilmesine ilişkin 08.09.2011 tarih ve 12007 sayılı işleminin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (B) bendinde, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu; gerçek mahiyetin, yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan tanık ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde, ispat külfetinin bunu iddia edene ait olduğu hüküm altına alınmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun yoklama başlıklı 127’nci maddesinde, yoklamadan maksadın, mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmek olduğu ifade edilmiş, yoklama fişi başlıklı 131’inci maddesinde de, yoklama neticelerinin tutanak mahiyetinde olan yoklama fişine geçirileceği hükmüne yer verilmiştir.
Davacının 2007 yılında satın alınan 1 adet taşıtı aynı yıl, 2008 yılında alınan 1 adet taşıtı 2009 yılında sattığı, 2009 yılında satın alınan 1 adet taşıtı (motosiklet) halen kullandığı, 2010 yılında alınan 3 adet taşıtın 2 tanesinin 2010 yılında 1 tanesinin de 2011 yılında satıldığı, 2011 yılında ise 1 adet (traktör) taşıt satın aldığı ve halen kullandığı, araçları kullanmak için aldığı, paraya ihtiyacı olduğunda sattığı, herhangi bir kar amacı güdülmediği hususları davacı nezdinde düzenlenen 08/09/2011 tarihli yoklama tutanağı ile tespit edilmiştir.
Alım ve satım bulunması durumunda böyle bir faaliyetin hangi şartlar altında ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi gerektiği hususunda Vergi Usul Kanununda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak bir faaliyetin ticari faaliyet olabilmesi için, hem alım satımlarda devamlılık ve süreklilik bulunması hem de kazanç elde etme amacıyla yapılmış olması zorunludur. Aksi takdirde bu şartları taşımayan bir faaliyeti ticari faaliyet olarak kabul etmek hayatın olağan akışı ile ticari icaplara da uygun düşmez.
Davacının 2007, 2008 ve 2010 yıllarında toplam beş adet araç alım satımı yaptığının tespit edilmesi üzerine adına mükellefiyet tesis edilmiştir. Ancak araç alım satımlarının değişik yıllara yayıldığı, kar amacı güdülerek ve bu satışlardan kar elde edildiği yönünde somut bir tespitin bulunmadığı göz önüne alındığında, ticari faaliyetin varlığının en önemli unsurları olan devamlılık ve süreklilik ile kazanç elde etme amacı koşullarının olayda gerçekleştiğini kabul etmek mümkün değildir.
Bu durumda davacının, ticari faaliyet bulunduğu hususunda somut bir tespit bulunulmadan tesis edilen mükellefiyet işleminde ve işleme karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve Edirne Vergi Mahkemesinin 29/02/2012 günlü ve E:2011/696, K:2012/136 sayılı kararının bozulmasına, 27/10/2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
NOT: Danıştay Dergisi Sayı 141’den alınmıştır.
Kategoriler:VERGİ DAVALARI